ALLAH DOSTU ABDULLAH GÜRBÜZ HZ. (K.S.)
  Namaz
 

NAMAZ

 Dua, hayirla dua; müslümanlarin yaptiklari, bazi hareketleri de kapsayan bir ibadet türü. Arapçasi "salât" olup, çogulu "salavât"tir.

Namaz, tekbir ile baslayip selâm ile son bulan, belli fiil ve sözleri içine alan bir ibadettir. Allah'a karsi tesbîh, ta'zîm ve sükrün ifadesidir.

Namaz, Kur'an'da doksandan fazla ayette zikredilir. Önceki seriatlerde bes vakit namaz yoktu. Ancak vakitleri belirsiz genel anlamda namaz vardi. Namaz, hicretten bir buçuk yil kadar önce Mi'rac (Isrâ) gecesinde farz kilinmistir. Enes b. Mâlik'ten rivâyete göre özet olarak söyle demistir:

"Hz. Peygamber (s.a.s)'e Isrâ gecesi, namaz elli vakit olarak farz kilindi. Sonra azaltildi ve bes vakte düsürüldü. Sonra söyle seslenildi: Ey Muhammed, süphesiz bizim nezdimizdeki söz bir degisiklige ugramaz. Senin için bu bes vakit namaz, elli vakit namazin karsiligidir" (Buhâri, Salat, 76, Enbiya, 5; Müslim, Iman, 263; Ahmed b. Hanbel, V,122,143). Her güzel amele on kati ecir verilecegi su ayetle sabittir: "Kim bir iyilik yaparsa, ona bunun on kati ecir vardir" (el Enam, 6/160; ayrica bk. en-Neml, 27/89; el-Kasas, 28/84). Bes vakit namaz farz kilinmadan önce, Hz. Peygamber'in ibadet tarzi Cenâb-i Hakk'in yaratiklarini düsünmek, Allah'in yüceligini tefekkür etmek seklinde idi. Sabah ve aksam ikiser rekat hâlinde namaz kildigi da nakledilir. Daha önceki ümmetlerin de namaz ibadeti vardir. Kur'an-i Kerim'de Lokman aleyhisselâmin ogluna namazi emretmesi (Lokman, 31/17), Hz. Ibrahim'in Hicaz'in güvenligi için dua ederken namazdan söz etmesi (Ibrâhim,14/37), Yüce Allâh'in, Tur daginda ilk vahiy sirasinda Hz. Mûsa'dan namaz kilmasini istemesi (Tahâ, 20/14) örnek verilebilir.

Islâmda namazin mesrûlugu Kitap, Sünnet ve Icmâ'ya dayanir.

Kur'an-i Kerim'in birçok yerinde; namazi kiliniz ve zekâti veriniz" buyurulur. "Bütün namazlari ve orta namazi muhafaza edin" (el-Bakara, 2/238). "Süphesiz namaz, müminlere, vakitle belirlenmis olarak fon kilinmistir" (en-Nisa, 4/103).

"Oysa onlar, tevhid inancina yönelerek, dini yalniz Allah'a tahsis ederek O'na kulluk etmek, namazi kilmak ve zekati vermekle emr olunmuslardir. Iste dogru din budur" (el-Beyyine, 98/5). "Namazi kilin, zekâti verin ve Allah'a samimiyetle baglanin. O, sizin mevlânizdir. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardimcidir" (el-Hacc, 22/78).

Sünnetten delil: Bu konuda rivâyet edilmis çok sayida hadis vardir. Bu hadislerden bazilari sunlardir: "Ibn Ömer (r.a)'den rivayet edildigine göre, Hz. Peygamber (s.a.s) söyle buyurmustur: "Islâm bes temel üzerine kurulmustur: Allah'tan baska bir ilâh bulunmadigina, Hz. Muhammed'in Allah'in elçisi olduguna sehadet etmek, namaz kilmak, zekât vermek, haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktir" (Buhârî, Iman,1, 2; Müslim, Imân, 19-22).

Hz. Peygamber (s.a.s), Muaz b. Cebel (r.a)'i Yemen'e gönderirken ona söyle buyurmustur: "Sen ehli kitap olan bir topluma gidiyorsun. Onlari ilk önce Allah'a kulluk etmege çagir. Allah'i tanirlarsa, Allah'in onlara gecede ve gündüzde bes vakit namazi farz kildigini söyle. Namazi kilanlarsa; Allahin onlara, zenginlerinden alinip yoksullara verilmek üzere zekâti farz kildigini söyle. Itaat ederlerse, bunu onlardan al, insanlarin mallarinin en iyisini alma, mazlumun bedduasindan sakin. Çünkü onun duasiyla Allah arasinda perde yoktur" (Buhârî, Zekât, 41, 63, Megâzî, 60, Tevhîd, 1; Nesâî, Zekât, 1; Dârimî, Zekât, I ).

Diger yandan Islâm ümmeti, bir gün ve gecede bes vakit namazin farz oldugu konusunda görüs birligi içindedir.

Namaz ergenlik çagina gelmis, akilli her müslümanin üzerine farzdir. Fakat yedi yasina gelmis olan çocuklar da namaz kilmakla emredilir. On yasina geldikleri halde namaz kilmazlarsa el ile hafifçe dövülebilirler. Hz. Peygamber söyle buyurmustur: "Çocuklariniza yedi yasinda namaz kilmalarini emredin, on yasina girince bundan dolayi dövün ve o yasta yataklarini ayirin" (Ebû Dâvûd Salât, 26; Ahmed b. Hanbel, II, 180, 187).

Bir günle gece içinde farz olan namazlarin sayisi bestir. Yalnizcada, vitir veya bayram namazlari vacib hükmündedir. Bir bedevi ile ilgili olarak rivayet edilen su hadis bes vakit farz namaza delildir: "Bir gün bir gecede farz olan namazlar bestir " Bedevî; "Benim üzerimde bundan baska bir borç var midir?" diye sorunca, Allah'in Resulu söyle cevap vermistir:

"Hayir kendiliginden nafile olarak kilarsan bu müstesnadir". Bunun üzerine bedevî: "Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin olsun ki, bundan ne fazla ne de eksik yaparim" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) söyle buyurdu: "Eger dogru söylüyorsa bu adam kurtulmustur" (Buhârî, Imân, 34, Sehâdât, 26; Müslim, Imân, 8,10,15,17,18; Ebû Dâvûd, Salât, 1).

Namazi Terketmenin Hükmü

Namazin akilli, bülug çagina girmis, hayiz ve nifastan temizlenmis her müslümana farz oldugu konusunda görüs birligi vardir. Namaz ve oruç gibi bedenî ibadetlerde vekâlet ve niyabet geçerli degildir. Namazin farz oldugunu inkâr eden dinden çikar. Çünkü namaz kesin ayet, hadis ve icma delilleriyle sabittir. Tembellik veya umursamazlik sebebiyle namazi terkeden âsî ve fasik olur.

Namazi kilmamak dünya ve âhirette azaba sebep olur. Âhiretteki azapla ilgili olarak Allah Teâlâ söyle buyurur: "Onlar suçlulara sorarlar: Sizi Sakar cehennemine sürükleyen nedir? Suçlular söyle cevap verirler: "Biz namaz kilanlardan degildik” (el-Müddessir, 74/40-43). "Onlardan sonra öyle bir nesil geldi ki, namazi terkettiler, heva ve heveslerine uydular. Onlar bu taskinliklarinin cezasini yakinda göreceklerdir. Fakat tövbe edip, iman eden ve salih amel isleyen bunun disindadir" (Meryem, 19/59, 60). "Vay o namaz kilanlarin haline ki, onlar kildiklari namazdan habersizdirler" (el-Mâûn, 107/4-5). Hz. Peygamber (s.a.s)'de söyle buyurmustur: Bilerek namazi terkeden kimseden Allah ve Resulunün zimmeti kalkar" (Ahmed b. Hanbel, IV, 238, VI, 461). Kim ikindi namazini terkederse ameli bosa gitmis olur" (Buhârî, Mevâkît,13, 34; Nesâî, Salât,15). Kim, önemsemeyerek üç cuma namazini terkederse, Allah Teâlâ onun kalbine mühür vurur" (Nesâî, Cumâ, 2; Tirmizî, Cuma 7; Ibn Mâce, Ikâme, 93).

Hanefilere göre, tembellik yüzünden namazini terkeden kimse, namazi inkâr etmedigi sürece dinden çikmaz, ancak günahkâr, fasik olur. Kendisi bu konuda uyarilarak tevbeye , kötü örnek olmamasi için toplumdan tecrid edilir ve te'dib amaciyla dövülür. Ramazan orucunu terkeden kimse de bunun gibidir (Ibn Abidîn, Reddül-Muhtâr, Misir, t.y., I, 326; es-Sürünbülâlî, Merâkil-Felâh, Misir 1315, s. 60; ez-Zühaylî, el-Fikhul-Islâmî ve Edilletuh, Dimask 1985, I, 503).

Hanefiler disindaki mezhep imamlarina göre ise, namazini özürsüz olarak terkeden kimse, mürted'de oldugu gibi Islâm toplumuna karsi gelmis sayilir ve tövbe etmezse en agir sekilde cezalandirilir (Ibn Rüsd, Bidâyetül-Müctehid, Misir t.y., I, 87; es-Sirâzî, el-Muhezzeb, el-Nalebî tab'i, I, 51; Ibn Kudâme, el-Mugnî, 3. baski, Kahire t.y., II, 442-447; ez-Zühaylî, a.g.e., I.503, 504; Krs. et-Tevbe, 9/5; Buhârî, Diyât, 6; Müslim, Kasâme, 25, 26).

Namazini unutarak, uyanamayarak veya tembellik yüzünden zamaninda kilamayan bunu kaza eder. Hadis-i serifte; Kim uyuyarak veya unutmak suretiyle namazini kilmamis olursa, hatirladiginda hemen kilsin " (Ebû Davûd, Salât,11; Ibn Mâce, Salât,10; Nesaî, Mevakît, 53) buyurulur. Fakihlerin büyük çogunluguna göre; uyumak veya unutmak gibi bir özür sebebiyle namazim vaktinde kilamayanin kaza etmesi gerekince, özürsüz olarak, tembellik yüzünden kilmayana öncelikle kaza gerekir. Namazi vaktinde kilamadigindan dolayi da Allah'a ayrica tevbe ve istigfar etmesi gereklidir. Cenab-i Hak, kendisine ortak kosmanin disinda kalan günahlari affedebilir. Namazi da içine alabilen bu affin kapsamiyla ilgili çesitli nasslar vardir. ,

Kur'an-i Kerim'de söyle buyurulur:

"Süphesiz Allah, kendisine ortak kosulmasini affetmez. Bunun disinda diledigi kimseyi affeder" (en-Nisâ, 4/48).

Ubâde b. es-Sâmit'in naklettigi bir hadiste söyle buyurulur: Kullarina farz kildigi bes vakit namazi, küçümsemeden hakkini vererek, eksiksiz olarak kilan kimseyi, Allah Teâlâ cennetine sokmaya söz vermistir. Fakat bu namazlari yerine getirmeyenler için böyle bir sözü yoktur. Dilerse azap eder, dilerse bagislar" (Ebû Dâvûd, Vitr, 2; Nesâî, Salât, 6; Dârimî, Salât, 208; Mâlik, Muvatta', Salâtül-Leyl, 14). Ebû Hureyre (r.a)'in naklettigi bir hadiste de söyle buyurulur: "Kiyamet gününde kulun ilk hesaba çekilecegi sey farz namazdir. Eger bu namazi tam olarak yerine getirmisse ne güzel. Aksi halde söyle denilir: Bakin bakalim, bunun nafile namazi var midir?" Eger nafile namazlari varsa, farzlarin eksigi bu nafilelerle tamamlanir. Sonra diger farzlar için de ayni seyler yapilir” (Tirmizî, Salât, 188; Ebû Dâvûd, Salât, 145; Nesaî, Salât, 9, Tahrîm, 2; Ibn Mâce, Ikame, 202).

Bu duruma göre, farz namazlarin eksisini sünnet ve diger nafile namazlar tamamlamaktadir. Farz, vacib veya sünnet ayirimi yapilmaksizin ibadetlerin yerine getirilmesi müminin gayesi olmalidir. Çünkü bu, dünyevî huzur ve mânevî mutluluk kaynagi olmasi yaninda, ahiret için de en büyük hazirliktir.

Namaz Vakitleri: Farz namazlar ile bunlarin sünnetleri, vitr, teravih ve bayram namazlari için vakit sarttir. Farz namazlar; sabah, ögle, ikindi, aksam ve yatsi namazlarindan ibarettir. Cuma namazi da ögle namazi yerine geçer. Namazin yükümlüye gerekli olmasi ve kilindiginda da geçerli sayilmasi kendisine bagli olan "namaz vakitleri"ni bilmeyi gerektirir. Bu vakitler Kitap ve Sünnetle belirlenmistir:

1) Sabah Namazinin Vakti:

Ikinci fecrin dogmasindan günesin dogmasina kadar olan süre, sabah namazinin vaktidir. Ikinci fecir; sabaha karsi dogu ufkunda yayilmaya baslayan bir aydinliktan ibarettir. Bununla sabah vakti girmis, yatsi namazinin vakti çikmis ve oruç tutacaklar için bu ibadet baslamis olur. Bu yüzden buna "fecr-i sadik" denir. Bunun karsiti, birinci fecirdir. Bu, dogu ufkunun ortasinda yükseklere dogru, iki tarafi karanlik ve uzunlamasina bir hat seklinde yayilan bir beyazliktir. Bu beyazlik kisa bir süre sonra kaybolur ve kendisini bir karanlik izler. Bundan sonra ikinci fecir dogar. Bu birinci fecre, sabahin gerçekten girdigini göstermemesi ve yalanci bir aydinlik olmasi yüzünden "fecr-i kâzib" adi verilmistir. Bu fecir gece hükmündedir. Bununla ne yatsi namazi çikmis ve ne de sabah namazi vakti girmis olmaz. Oruç tutacaklarin bu süre içinde yiyip içmeleri de caizdir.

Zira Hz. Peygamber (s.a.s) söyle buyurmustur: Fecir (safak) iki tanedir. Birincisi yemeyi içmeyi haram kilan ve kendisinde namaz kilmayi helal kilan fecirdir. Ikincisi ise, sabah namazini kilmak caiz olmayan, fakat yemek içmek helal olan fecr-i kâzibtir" (es-San'ânî, Sübülüs-Selâm, 2. baski, t.y., I,115). "Sabah namazinin vakti ikinci fecrin dogmasindan, günesin dogusuna kadardir" (Buhârî, Mevâkît, 27; Ebû Dâvûd Salât, 2; Ibn Mâce, Salât, 2; Nesâî, Mevâkît,15; Ahmed Ibn Hanbel, II, 210, 213, 223).

2) Ögle Namazinin Vakti: Ögle vakti, günesin gökyüzünde çiktigi en yüksek noktadan batiya dogru meyletmesiyle baslar ve her seyin gölgesinin bir misli uzamasina kadar devam eder. Cisimlerin, günes tam tepe noktada iken yere düsen gölgesi (fey-i zeval), bunun disindadir. Öglenin bu vaktine "asr-i evvel" denir. Bu, Ebû Yusuf, Imam Muhammed, Sâfiî, Mâlik ve Ahmed b. Hanbel'in görüsüdür. Ebû Hanîfe'ye göre ise, öglenin vakti, fey-i zeval disinda, cisimlerin gölgesi, iki misli uzayincaya kadar devam eder. Bununla ögle namazi vakti çikmis, ikindi vakti girmis olur. Buna "asr-i sânî" denir.

Hac farizasini yerine getirmek için dünyanin her tarafindan Mekke ye gelen müslümanlar, namazlarini Harem-i Serifte kilmaya özen gösterirler.

Cisimlerin gölgesinin mislini hesaplamada, zeval vaktinde bu cisimlerin sahip olduklari gölge, uzunlugu itibar etmede uzayan gölgeye ilâve edilir.

Çogunluk fakihlerin delili su hadistir: Cebrail aleyhisselâm, Hz. Peygamber'e namaz vakitlerini ögretirken, ikinci gün her seyin gölgesi bir misli oldugu zaman ögle namazini kildirmistir (Ebû Dâvûd, Salât, 2; Tirmizî, Mevâkît,1; Nesâî, Mevâkît, 6, 10,15; Ibn Hanbel, I, 383, III, 330; Mâlik, Muvatta', Salât, 9).

Ebû Hanîfe'nin delili ise, Hz. Peygamber'in su hadisidir: "Ögle namazini hava serinledigi zaman kiliniz. Çünkü ögle vaktindeki sicakligin siddeti, cehennemin sicakligini andirir" (Buhârî, Mevâkît, 9, 10, Ezân, 18). Arabistan yöresinde sicagin en siddetli oldugu zaman, her seyin gölgesinin bir misli oldugu zamandir. Bu yüzden ögleyi yazin serine birakmak (ibrâd) müstehap sayilmistir (el-Mevsilî, el-Ihtiyâr, I, 38, 39; Zühaylî, a.g.e., I, 508).

Cuma namazinin vakti de, tam ögle namazinin vakti gibidir.

3) Ikindi Namazinin Vakti: Ikindi vakti, ögle vaktinin çiktigi andan itibaren baslar ve günesin batmasi ile son bulur. Ikindi vakti; çogunluk müctehidlere göre, her seyin gölgesinin bir misli, Ebû Hanîfe'ye göre ise, iki misli oldugu andan itibaren baslar ve ittifakla günesin battigi zamana kadar devam eder. Zira Hz. Peygamber (s.a.s) söyle buyurmustur: "Günes batmadan önce, ikindi namazindan bir rekata yetisen kimse, ikindi namazina yetismistir" (Malik, Muvatta', Vükût, 5; Ebû Dâvûd Salât, 5; Ibn Mâce, Salât, 2; Ibn Hanbel, II, 236, 254).

Çogunluk müctehidlere göre, ikindi namazini günesin sararma vaktine kadar geciktirmek mekruhtur. Çünkü Resulullah (s.a.s) söyle buyurmustur: "Bu vakitte kilinan namaz münafiklarin namazidir. Münafik oturup günesi bekler. Günes seytanin iki boynuzu arasina girdigi (batmaya yüz tuttugu) zaman, çabuk olarak ikindiyi dört rekat kilar, Allah'i çok az anar" (Mâlik, Muvatta', Kurân, 46).

Islâm âlimlerinin büyük çogunluguna göre Kur'an-i Kerim'de sözü edilen "orta namaz", ikindi namazidir. Delil, Hz. Âise (r.anhâ)'nin naklettigi su hadistir: "Hz. Peygamber (s.a.s); "Namazlara devam edin, orta namaza da devam edin" (el-Bakara, 2/238) ayetini okudu. "orta namaz ise ikindi namazidir" buyurdu (Ebû Dâvûd Salât, 5; Ibn Hanbel, V, 8; Ibn Kesîr, Muhtasaru Tefsirî Ibn Kesîr. thk. M. Ali es-Sâbûnî, Beyrut 1981, I, 218). Ikindi namazina "orta namaz" denmesi iki adet geceye ait, iki adet de gündüze ait namazin arasinda bulunmasi yüzündendir.

4) Aksam Namazinin Vakti: Aksam namazinin vakti, günes yuvarlaginin tam olarak batmasiyla baslar ve safagin kaybolmasi ile sona erer. Ebû Hanîfe'ye göre, safak, aksamleyin bati ufkundaki kizartidan sonra meydana gelen beyazliktir. Ebû Yusuf, Imam Muhammed ve Hanefiler disindaki diger üç mezhep ile Ebû Hanîfe'den baska bir rivayete göre ise safak, ufukta meydana gelen kizilliktan ibarettir. Bu kizillik gidince, aksam namazinin vakti çikmis olur. Delil, Ibn Ömer'in; "Safak, ufuktaki kirmiziliktir" (es-San'ânî, Sûbûtüs-Selâm, I, 106) sözüdür. Hanefilerde fetvaya esas olan görüs Ebû Yusuf ve Imam Muhammed'in görüsüdür.

5) Yatsi Namazinin Vakti:

Yatsinin vakti, kirmizi safagin kayboldugu andan itibaren baslar ve ikinci fecrin dogmasina kadar devam eder. Ikinci fecir dogunca yatsinin vakti çikmis olur. Delil, Ibn Ömer (r.a)'den rivayet edilen su hadistir: "Safak kirmiziliktir. Safak kaybolunca namaz kilmak farz olur" (es-Sanânî, a.g.e., I,114). Baska bir delil, Ebû Katade hadisidir: "Uyku halinde kusur yoktur. Kusur ancak, diger namazin vakti gelinceye kadar namazi kilmayandadir" (Müslim, Mesâcid, 311).

Yatsi namazini gecenin üçte birine kadar geciktirmek müstehaptir. Gecenin yarisina kadar geciktirmek mübah, bir özür bulunmadikça ikinci fecre kadar geciktirmek ise mekruhtur. Çünkü bu durumda namazi kaçirmaktan korkulur.

Vitir namazinin vaktinin baslangici, yatsi namazindan sonradir. Vitrin sonu ise, ikinci fecrin dogmasindan biraz önceye kadardir.

Vitir namazini, uyanacagindan emin olmayan kimse için uyumadan önce kilmak, uyanacagindan emin olan kimse için ise, gecenin sonuna kadar geciktirmek daha faziletlidir.

Teravih namazinin vakti, tercih edilen görüse göre, yatsi namazindan sonradir, sabah namazinin vaktine kadar devam eder. Teravih, vitir namazindan önce de, sonra da kilinabilir. Ancak yatsi namazi kilinmadan önce teravih namazi kilinsa, iadesi gerekir. Bayram namazlarinin vakti, günes dogup, kerahet vakti çiktiktan sonra baslar, günesin gökyüzünde en yüksek noktaya çikisina (istivâ) kadar devam eder. Ramazan bayrami namazi, bir özür sebebiyle birinci gün istivâ zamanindan önce kilinamazsa, ikinci gün istivâ zamanina kadar kilinir, artik özür bulunmasa da üçüncü gün kilinamaz. Kurban bayrami namazi ise, bir özür sebebiyle, birinci gün kilinamazsa ikinci gün kilinir. Ikinci gün de bir özür sebebiyle kilinamazsa üçüncü gün istivâ zamanina kadar kilinir. Bu namazlari bir özür bulunmaksizin böyle ikinci veya üçüncü güne birakmak ise çirkin bir ameldir. Bu bayram namazlari, istivâ zamanindan veya zeval vaktinden sonra ise hiç bir halde kilinamaz. Kazalari da caiz degildir (namaz vakitleri için bk. Ibnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, I, 151-160; Ibn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, I, 321-342; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 59-62; es-Sîrâzî, el-Mûhezzeb, I, 51-54; Ibn Kudâme, el-Mugnî, I, 370-395; ez-Zühaylî, a.g.e., I, 506 vd.).

6) Kutuplarda Namaz Vakitleri:

Bu konuda iki görüs vardir. a. Vakit, namazin bir sarti oldugu gibi, farz olmasinin da sebebidir. Bu yüzden bir yerde, namaz vakitlerinden bir veya ikisi gerçeklesmezse, o vakitlere ait namazlar, o yer halkina farz olmamis olur.

Meselâ, bazi yerlerde, yilin bir mevsiminde daha aksam namazinin vakti çikmadan sabahin ikinci fecri dogarak sabah namazinin vakti girmektedir. Artik bu gibi yerlerde yatsi namazi düsmüs olur. Bu konuda, abdest organlarindan bir veya ikisini kaybeden kimsenin bu organlari yikama yükümlülügünün düsmesine kiyas yapilarak namazin da düsecegine fetva verilmistir.

b. Arastirmaci bazi fakihlere göre, bu gibi yerlerdeki müslümanlar da bes vakit namazla yükümlüdürler. Bulunduklari yerde bu namazlardan herhangi birinin vakti gerçeklesmezse, o namazi kaza olarak kilarlar veya o beldeye en yakin olup, bes vakit namazlarin vakitleri tam olarak gerçeklesen beldenin vakitlerine göre, takdir ederek namazlari edaya çalisirlar. Her ne kadar vakit, namazin bir sarti ve bir sebebi ise de, namazin asil sebebi Allah'in emri olusudur. Bu yüzden bütün müslümanlar, bu bes vakit namazi kilmakla yükümlüdürler.

Imam Sâfiî'nin görüsü de bu sekilde olup, ihtiyata uygun olan da budur.

Günesin uzun süre dogmadigi veya batmadigi kutup bölgeleri ve yakinlarinda da yukaridaki esaslara göre amel edilir. Bu gibi yerlerde yasayan müslümanlarin, oruç ve zekâtlari konusunda da bu sekilde bir takdir uygun düser (Iki namazi bir vakitte kilmak için bk. "Cem'i Takdim ve Cem'i Tehir" mad.).

Namaz Çesitleri: Namaz dört kisma ayrilir.

1. Farz-i ayn olan namazlar. Bes vakit namaz ve cuma namazi gibi. Bunlarin her yükümlü için bizzat yerine getirilmesi gerekir.

2. Farz-i kifâye olan namaz. Cenâze namazi gibi. Bu, topluluk tarafindan yapilmasi istenilen bir emirdir. Topluluktan bir kismi bunu yerine getirince, digerlerinden sorumluluk kalkar. Eger bunu hiç kimse yerine getirmezse hepsi günahkâr olur. Allah yolunda cihad, iyiligi emir kötülügü yasak etme, müslümanlar arasinda bir halife seçme de bu çesit farzlardandir (Sâfiî, er-Risâle, Kahire 1960, s. 54, 55, 363, 364; Ebû Zehra, Usûlül-Fikh, Terc. Abdulkadir Sener, Ankara 1986, s. 37-39).

3. Vacib olan namazlar. Vitir namazi, bayram namazlari gibi. Sübut yönünden kesin, fakat delâlet bakimindan zannî olan delile dayali emirler vâcib hükmündedir. Bu, Hanefilerin benimsedigi bir prensiptir. Diger mezheplerde farz ile vacib ayni anlamda kullanilir. Onlara göre bir sey farz degilse sünnettir. Vacibin islenmesine sevap, terkine azap vardir. Ancak vacibi inkâr eden dinden çikmaz.

4. Nâfile namazlar. Farz ve vacipten fazla olarak kilinan namazlara nâfile denir. Cenâb-i Hakk'in rizasini kazanmak, amaciyla kendiliginden kilindigi için bunlara "tatavvu"da denir. Sünnetler de nâfile içine girer. Her sünnet nâfiledir, fakat her nafile sünnet degildir. Peygamberimizin kildigi nâfile namazlar sünnettir.

Namazlarin Rekâtlari:

Namazlarin rekatlarini su sekilde siralayabiliriz: Sabah namazinin iki rek'at sünneti, iki rek'at da farzi vardir. Ögle namazinin dört rek'at ilk sünneti, dört rek'at farzi, iki rek'at da son sünneti vardir. Ikindi namazinin dört rek'at sünneti, dört rek'at da farz vardir. Aksam namazinin üç rek'at farzi, iki rek'at da sünneti vardir.

Yatsi namazinin dört rekat ilk sünneti, iki rekat farzi, dört derakt son sünneti, iki rekat da vaktin sünneti adiyla baska bir sünnet vardir.

Vitir namazi üç rekattir. Bayram namazlari ise ikiser rekattan ibarettir. Teravih namazi yirmi rekattir. Diger nafile namazlar da en az ikiser rekat olur.

Namazin sartlari:

Namazin geçerli olmasi için bazi sartlarin ve rükünlerin bulunmasi gereklidir. Sart, sözlükte alâmet demektir. Bir terim olarak sart; varligi kendisinin varligina bagli bulunan, fakat onun gerçek varligindan ve mâhiyetinden ayri olan seydir. Rükün ise, sözlükte; en kuvvetli taraf demektir. Bir terim olarak rükün; bir seyin varligi kendisine bagli bulunan ve o seyin esas unsur ve parçalarini teskil eden esaslardir. Ser'i hüküm olarak sart ve rükne farz vasfi verilir. Bunlarin her ikisi de farzdir. Bu yüzden bazi fakihler bu konuya "namazin farzlari” basligini koymuslardir. Bir de namazin farz olmasinin sartlari vardir. Bunlar müslüman olmak, bülug çagina ulasmak ve akilli olmak üzere üç tanedir (Sürünbülâlî, Merakul-Felah, s. 28; es-Sirazî, el-Muhezzeb, 1, 53; Ibn Kudâme, el-Mugni, I, 396-401; ez-Zühâylî, el-Fikhuul-Islâmî ve Edilletüh, Dimask 1405/1985, I, 563 vd)

Namazin farzlari on ikidir. Bunlardan altisi daha namaza baslamadan bulunmasi gereken farzlar olup sunlardir:

1) Hadesten temizlenme 2) Necasetten temizlenme, 3) Avret yerini örtmek, 4) Kibleye yönelmek, 5) Vakit, 6) Niyet. Bunlara, "namazin sartlari" denir.

Diger altisi da namaza basladiktan sonra bulunmasi gereken farzlar olup sunlardir: 1) Iftitah tekbiri, 2) Kiyam, 3) Kiraat, 4) Rükû, 5) Sücûd, 6) Son oturusta "et-Tehiyyâtü"yü okuyacak kadar bir süre oturmak. Bunlara da "namazin rükünleri" denir. Bunlardan baska ta'dîl-i erkân ve namazdan kendi istegi ile çikmak gibi baska rükünler de vardir. Ileride bunlari açiklayacagiz.

Burada, önce namazin sartlari üzerinde duracagiz:

1) Hadesten Temizlenme: Abdestsizlik, cünüplük, hayiz veya lohusa hallerinde bulunmaya "hades hâli" denir. Abdestsizlik küçük hades, digerleri büyük hadestir. Küçük veya büyük hadeslerden temizlenmek abdest almak, yikanmak veya teyemmüm etmekle olur. Allah Teâlâ söyle buyurur: "Ey iman edenler! Namaza kalktiginiz zaman yüzlerinizi, dirseklerle birlikte ellerinizi yikayin. Basinizin bir bölümünü meshedin. Topuklarla birlikte ayaklarinizi da (yikayin) Eger cünüp iseniz iyice temizlenin " (el-Maide, 5/6).

Hz. Peygamber de söyle buyurmustur: Abdest bozan kimse, abdest almadikça Allah Teâlâ sizden birinizin namazini kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 2; Ahmed b. Hanbel, II, 308). Allah Teâlâ temizlenilmeksizin hiç bir namazi kabul etmez" (Buhârî, Vüdû ; 2; Müslim, Tahâre, 1; Tirmizî, Tahâre, 1; Darimî, Vüdû', 21; Ahmed Ibn Hanbel, II, 39).

Farz, vacib, sünnet veya nâfile tam namaz veya tilâvet yahut sükür secdesi gibi eksik namaz için hadesten temizlenmis olmak sarttir. Abdestsiz kilinacak bir namaz sahih olmaz.

Namaz kilarken herhangi bir sebeple abdest bozulsa, namaz da bozulmus olur. Hz. Peygamber (s.a.s) söyle buyurmustur: "Sizden birisi, namazda yellendigi zaman, namazdan ayrilip abdest alsin ve namazini iade etsin " (Ebû Dâvûd, Tahâre, 81, Salât, 187; Tirmizî, Raciâ, 12).

Hadesten temizlenme, namazin diger sartlari gibi sihhat sartlarindandir (bk. el-Kâsânî, Bedâyiu's-Sanâyî', I, 114 vd.; Ibnül-Hümam, Fethul-Kadîr, I, 179 vd.).

2) Necasetten Temizlenme: Namazdan önce bedende, elbisede veya namaz kilinacak yerde bulunan pisligi temizlemek gerekir. Bu temizlik namazin geçerli olmasi için ön sarttir. Elbisede ve namaz kilinan yerde, ayak, el ve dizler ile saglam görüse göre alnin konulacagi yerde dört gramdan (1 miskal) fazla insan diskisi gibi kati yahut avuç içinden daha genis alana yayilan insan sidigi veya sarap gibi sivi pisligin bulunmasi namazin sihhatine engel teskil eder. Eti yenen hayvanlarin veya atlarin sidigi ve diskisi ise bulastigi bedenin veya elbisenin dörtte bir bölümünden az miktari namaza engel olmaz, affedilmis sayilir. Bundan fazlasini ise, temizlemeye güç yetince namazin sihhatine engel olur.

Allah Teâlâ; "Elbiseni temizle" (el-Müddessir, 74/4) buyurmustur. Ibn Sîrin, bu temizlemenin elbisedeki pisligin su ile temizlemek oldugunu söylemistir. Hz. Peygamber Fâtima binti Ebî Hubeys (r.anhâ)'nin özür kaninin (istihâza) hükmünü sormasi üzerine su cevabi vermistir: "Bu, kanama yapan bir damardir. Ay basi degildir. Âdet zamanin geldiginde, namazi birak. Âdetin kadar bir süre geçtikten sonra kanini yika, guslet ve namaz kil" (Buhârî, Vüdû', 63; Hayz, 24; Müslim, Hayz, 62, 63; Ebû Dâvud, Tahâre, 107). Mescidin içinde küçük abdest bozan bedevî için Resulullah (s.a.s); "Bu bedevinin isedigi yere kova ile su dökün " (Buhâri, Vüdû', 58, Edeb, 35, 80; Müslim, Tahâre, 98-100) buyurmustur. Yukaridaki ayet elbiseyi temizlemenin, ilk hadis bedeni, ikinci hadis ise namaz kilinacak yeri temizlemenin farz olduguna delâlet eder.

3) Avret Yerini Örtmek:

Avret sözlükte; eksiklik, kusur, düsmanin sizmasindan korkulan zayif mevzi, örtülmesi gereken yer ve kadin gibi anlamlara gelir. Ser'î bir terim olarak; bakilmasi haram olup, örtülmesi fari bulunan uzuvlara "avret yeri" denir. Hanefîlere göre, insanlarin huzurunda avret yerinin örtülmesi icma ile farzdir. Saglam olan görüse göre, tenhada örtmek de farzdir. Bir kimse karanlik bir evde bile olsa, temiz elbisesi bulundugu halde çiplak olarak namaz kilsa, bu namaz sahih olmaz (Ibn Âbidîn, a.g.e., I, 375).

Yikanma, tabiî ihtiyaç, taharetlenme gibi ihtiyaçlar disinda, tenha bir yerde de bulunulsa, namazda veya namaz disinda avret yerlerinin örtülmesi farzdir. Bunun delili Kitap ve Sünnettir. Allah Teâlâ söyle buyurur: Ey Âdemogullari! Her mescide gelisinizde güzel elbiselerinizi giyerek gelin" (el-A'râf, 7/31). Ibn Abbas (r.a)'a göre; bundan kastedilen namazda giyilen temiz elbiselerdir.

Hz. Peygamber söyle buyurur:

"Allah Teâlâ büluga ermis kadinin namazini basörtüsüz kabul etmez" (Ibn Mâce, Tahâre,132; Tirmizî, Salât, 160; Ahmed b. Hanbel, VI,151, 218, 259). Ey Esma! Kadin bülug çagina ulasinca, onun su ve su uzuvlarindan baskasinin görünmesi helâl ve caiz olmaz". Hz. Peygamber bu sözleri söylerken, elleri ile yüzünü isaret etmisti" (Ebû Dâvûd, Libâs, 31).

Erkeklerin avret yeri sayilan uzuvlari; göbekleri altindan dizleri altina kadar olan kisimdir. Saglam görüse göre diz kapagi da uyluktan olup avret yeri sayilir. Delil, Hz. Peygamber'in su hadisidir: "Erkegin avret yeri, göbegi ile diz kapagi arasidir", "Göbeginden asagisi diz kapaklarini geçinceye kadar olan kisimdir" (Ahmed b. Hanbel, II, 187). Baska bir delil de Darekutnî'den rivayet edilen, Diz kapagi avret yerlerindendir" (Zeylâi, Nasbur-Râye, I, 297) anlamindaki zayif hadistir.

Hür kadinlarin yüzleriyle ellerinden baska, sarkan saçlari dahil bütün bedenleri avrettir. Yüzleriyle elleri ise ne namazda, ne de bir fitne korkusu bulunmadikça namaz disinda avret degildir. Ayaklari konusunda ise görüs ayriligi vardir. Daha saglam görülen görüse göre, ayaklari da avret degildir. Çünkü ayaklarla yolda yürüme zarûreti vardir. Özellikle bunlari örtmek yoksullar için güçtür. Baska bir görüse göre, bir kadinin namazi, ayaginin dörtte biri nisbetinde açik bulunmasiyla bozulur, diger bir görüse göre ise, ayaklari namaza göre avret yeri sayilmazsa da namaz disinda avret yeri sayilir. Bu görüs ayriligindan kurtulmak için ayaklarin örtülmesi daha uygun görülmüstür. Saglam görüse göre, hür kadinlarin kollari ile kulaklari ve saliverilmis saçlari da avrettir.

Allah Teâlâ söyle buyurmustur:

"Kadinlar, kendiliginden görünen disinda, ziynetlerini göstermesinler" (en-Nûr, 24/31). Bundan kastedilen ziynetlerin takildigi yerlerdir. Kadinin kendiliginden görünen yerleri ise elleri ile yüzdür. Hz. Peygamber söyle buyurmustur: "Kadin avrettir. Disari çiktigi zaman seytan ona gözünü diker" (Tirmizî, Radâ', 18). Diger yandan Allah elçisi, Esmâ (r.anhâ)'ya bülug çagindan sonra el ile yüz ve avuçlarina isaret ederek, bu yerlerin disindaki kisimlarin örtülmesini bildirmistir (Ebû Dâvud Libâs, 31). Hz. Âise'den nakledilen; "Allah Teâlâ bülug çagina ulasan kadinin namazini basörtüsüz kabul etmez" (Ibn Mâce, Tahâre, 132; Tirmizî, Salât,160) hadisi de, saçlari örtünme kapsamina almaktadir.

Müstehcen avret yerleri olan ön ve arka uzuvlar ile hafif avret yeri sayilan, bu iki yer disindaki uzuvlardan birinin tamami veya en az dörtte biri açik bulunur ve bu durum kasitsiz olarak iki rükün eda edecek kadar devam ederse namaz bozulur. Çünkü bir seyin dörtte biri tamami hükmündedir.

Cildin rengini gösterecek derecede ince olan elbise ile avret yeri örtülmüs sayilmaz. Bu yüzden derinin rengini belli edecek sekilde bulunan, dolayisiyla derinin beyazligi veya kirmiziligi belli olan elbise ile namaz sahih olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçeklesmemektedir. Eger elbise kalin olmakla birlikte uzvu belli ederse ve hacmi ortaya koyarsa bu, zemmedilmis olmakla birlikte namaz sahih olur. Çünkü bundan kaçinmak mümkün degildir (bk. Ibn Âbidîn, a.g.e, I, 375 vd.; Zeylaî, Tebyînül-Hakâik, I, 95 vd.; Ibn Kudame, el-Mugnî, I, 599; Ibn Rüsd Bidâyetül-Müctehid I,111; Bilmen, B. Islâm Ilmihali,109).

4) Kibleye Yönelmek: Namazi kibleye dogru yönelerek kilmak sarttir. Mekke döneminde ve Medine döneminin ilk günlerinde müslümanlarin kiblesi Kudüsteki Mescid-i Aksa idi. Medine döneminde inen su ayet-i kerime ilk kible, Mekke'deki Ka'be-i Muazzama'ya çevrildi: "Yüzünü Mescid-i Haram tarafina çevir. Siz de oldugunuz yerde, yüzünüzü onun tarafina döndürünüz" (el-Bakara" 2/144). Kâbe, Mekke'deki bilinen binadan ibaret degildir. Ancak bu binanin yerini ifade eder. Nitekim bu kutsal yerin göklere kadar üst tarafi ve topragin derinliklerine kadar alt tarafi kible yönüdür. Bu yüzden Kâbe-i Muazzamanin yaninda veya içinde bulunanlar, bunun herhangi bir tarafina yönelerek namazlarini kilabilirler. Cemaatle namazda imamin önüne geçmemek sartiyla, cemaat Kâbe'nin çevresinde halka olur ve hepsi imamla birlikte namaz kilarlar.

Hz. Peygamber (s.a.s)'in Mekke fethedildigi gün, Kâbe'ye bir kere girip içinde namaz kildigi nakledilir. Abdullah b. Ömer, Bilâl (r.a)'e, Allah elçisinin Kâbe'ye girdigi zaman namaz kilip kilmadigini sormus, Bilâl su cevabi vermistir: "Evet Kâbe'ye girince sol taraftaki iki direk arasinda namaz kildiktan sonra çikti ve Kâbe'nin yönüne dogru iki rek'at namaz kildi" (Buhârî, Salât, 30; Nesâî, Menâsik, 127; Dârimî, Menâsik, 43; Ahmed Ibn Hanbel, II, 75, III, 410, VI, 12, 13, 14).

Kâbe-i Muazzamadan uzakta bulunanlarin tam Kâbe'ye yönelerek namaz kilmalari farz degildir, Kâbe tarafina yönelmeleri farz olup, bu yeterlidir (bk. Ibn Âbidîn, a.g.e., I, 397 vd.; el-Meydânî, el-Lübâb, I, 67; es-Sürünbülâlî, a.g.e., s. 34; Zeylaî, Tebyinül-Hakâik, I,100 vd.; Ibn Kudâme, el-Mugnî, I, 431 vd.). Hz. Peygamber (s.a.s); "Dogu ile bati orasi kibledir"' (Tirmizî, Salât; 139; Nesâî, Siyâm, 43; Ibn Mâce, Ikâme, 56) buyurmustur. Eger kiblede Kâbe'nin kendisine isabet ettirmek farz olsaydi, bir mescidde uzun bir safin sadece Kâbe'nin hizasina rastlayan kisimdaki cemaatin namazlarinin sahih olmasi, digerlerinin ise sahih olmamasi gerekirdi

 
  Bugün 14 ziyaretçi (20 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol