ALLAH DOSTU ABDULLAH GÜRBÜZ HZ. (K.S.)
  Zekat
 

ZEKÂT

 Temizlik, artma, bereket. Bir malin belli bir miktarini, Allah'in Kur'ân-i Kerim'de saydigi sekiz siniftan birisine veya bir kaçina Allah rizasi için vermek. Terim olarak zekât; Islâm'in bes sartindan birisi olan malî ibadetin adidir.

Fakirin hakki çikarilarak mali, cimrilik kirinden arindirarak da sahsi temizledigi ve malda berekete sebep oldugu için bu malî ibadete zekât denilmistir (Subkî, el-Menhel, Beyrut, 1394, XI,113). Nitekim Kur'ân-i Kerîm'de Ey Muhammed! Mallarinin bir kismini kendilerini temizleyip aritacak sadaka olarak al" (el-Tevbe, 9/193) ve "...Sarfettiginiz her hangi bir seyin yerine O daha iyisini koyar." (Sebe, 34/39) buyurulur.

Zekâta sadaka da denilir. Bu ismin verilmesinin sebebi zekâtin mali temizleyip sihhat ve kemaline sebep olmasi, zekât verenin de imânindaki sadakat ve olgunluguna delalet etmesidir. Ancak sadaka; hem farz hem de nafile olan malî ibadetler için kullanildigi halde zekât sadece farz olanina mahsustur (M. Hamdi Yazir, Hak Dini, II, 933).

Zekât'in Hükmü

Zekât'in farz olusu esah olan görüse göre fevrîdir. Yani kendisine zekât vermesi gerekli olan kisi hiç geciktirmeden hemen zekâtini vermelidir. Aksi halde günahkâr olur (el-Merginânî, el-Hidaye, I, 96; Mehmet Zihni, Nimetü'l-Islâm, II, 5).

Bir kimseye zekâtin farz olmasi için bazi sartlarin tahakkuk etmesi gerekir. Bu sartlar biraz ileride ele alinacaktir.

Zekâtin Önemi ve Hikmeti

Bir seyin önemi, insanligin ona olan ihtiyaci ve temin ettigi fayda ile ölçülür. Zekâtin; zekât veren, zekât alan ve zekât alinip verilen toplumda sagladigi faydalar göz önüne alindiginda, onun ne derece büyük bir önem ifade ettigi ortaya çikar.

Zekât, her seyden önce kulun Allah'in emrine itaat edip, kullugunu göstermesinin en güzel nisanesidir. Çünkü, zekât vermeyi Allah emretmistir. Kulun vazifesi; öncelikle neden ve niçinini arastirmadan Rabbi tarafindan emrolundugu seyi yapmaktir. Müslüman; sevdigi, inandigi Rabbinden aldigi emri, caninin yongasi olan malin hiç bir maddî karsilik beklemeden vererek, kulluk borcunu en güzel sekilde ödemis olur. Bunun yani sira zekât kisiyi, günah ve cimrilik kirlerinden temizler. Insandaki, mal sevgisini kirip, Allah sevgisinin ön plana geçmesine sebep olur. "Ey mü'minler! Sizi mallariniz ve çocuklariniz Allah'i anmaktan alikoymasin, böyle olanlar hüsrana ugrayanlardir" (Münafikun, 63/9) âyet-i kerîmesinin isaret ettigi manayi gerçeklestirir.

Zekât fakirler açisindan da son derece önemlidir ve onlar için en büyük garantidir. Çünkü, o sadece fakirin hakkidir ve mutlaka fakire verilecektir. Insanlarin koyduk(ari vergilerin toplanma ve sarfedilme yerleri devirlere ve devletlere göre degisebilir. Devlet gelirlerinin sarfinda fakirlerden çok zenginlerin gözetildigi de olabilir. Kaynak ve sarf yerini Allah ve Rasûlünün tesbit ettigi zekât ise böyle degildir. Bunun kimden alinip kime verilecegi Kur'ân'i-a belirtilmistir. Bunu hiç bir kimsenin degistirmesi mümkün degildir. Yani bu fon sadece fakirler için kullanilir.

Zekâtin, toplum açisindan önemi de; zekâti veren ve alan açisindan öneminden daha asagi degildir. Allah insanlarin tümünü ayni kabiliyet ve güçte yaratmamistir. Insanlarin fizikî yapilarinda oldugu gibi malî güçlerinde de farkliliklar vardir. Insanlar; ya zengin, ya fakir ya da orta hallidirler.

Dünyanin çesitli yörelerinde zenginlerin alabildigine lüks ve israfa dalmalari, sayelerinde kazanç sagladiklari fakirleri düsünmemeleri, onlara yardim ellerini uzatmamalari, fakirlerin kendilerine kiskançlik ve kin duymalarina sebep olmustur. Bunun neticesi olarak da toplumlarda sosyal patlamalar, huzursuzluklar ve isyanlar görülmüstür. Iste zekât, bütün bu olumsuz hadislerin önünde en güzel seddir. Toplum içerisindeki fertlerin düsecekleri dar durumlarda onlari koruyan sosyal bir düzendir. Insanlar arasindaki dayanismanin saglanmasina yardimci olur. Zenginlere fakirler arasindaki mesafeyi daraltir. Fakirlerin gönüllerinde zenginlere karsi dogabilecek kiskançlik ve kinleri söndürür. Insanlar arasinda sevgi ve kardesligi yayar. Böylece; hem fakirin aç, susuz ve çiplak kalmasini önler hem de cemiyetin düzen ve huzurunun bozulmasina engel olur.

Zekâtin Rüknü ve Sebebi

Zekâtin rüknü, temliktir. Yani, bir malin menfaatina her yönden kendisinden kesip, zekât verilebilecek kisilerden birine veya bir kaçina vermektir. Temlik olmayan yollarla yapilan bagislar zekât sayilmaz. Buna göre; bir zenginin fakirden olan alacagini zekâtina saymasi, Zekât niyetiyle okul, cami vs. gibi bir hayir kurumu yaptirmasi Zekât sayilmaz.

Zekâtin sebebi; Zekât verecek olan kisinin belirli bir miktarda mala sahip olmasidir. Zekât verilecek malin cinsine göre farklilik gösteren bu miktara, nisap denilir. Çesitli mallarin nisaplari, Zekâta konu olan mallar basliginda ele alinacaktir (Ayrica bk. Nisap).

Zekâtin Farz Olmasinin Sartlari

a- Mükellef açisindan gerekli olan sartlar:

Zekât verecek olan kisi akilli, hür, erginlik çagina ermis, dinen zengin ve Müslüman olmalidir.

Buna göre; Müslüman olmayanlara, delilere, çocuklara ve hürriyetini kaybetmis olan köle ve esirlere zengin de olsalar zekat farz degildir.

Zekâtin farz olmasina engel olan akil hastaliginda (delilik) iki hal düsünülebilir:

1- Çocukluktan itibaren deli olanlar: Bunlarin hastaligi devam ettigi müddetçe mallarina zekât gerekmez. Erginlik çagina geldikten sonra sihhate kavusacak olurlarsa, o tarihten itibaren kendilerine zekât farz olur.

2- Erginlik çagina geldikleri zaman akilli olduklari halde sonradan akil hastaligina tutulanlar. Bu durumda olanlarin hastaliklari bir sene araliksiz devam ederse, o sene kendilerine zekât gerekmez. Fakat, sene içerisinde bir iki gün gibi az bir zaman için de olsa sihhat bulana o senenin zekâti farz olur. Bu söylenilenler Imam Muhammed'in görüsüdür. Imam Ebû Yusuf'a göre; senenin çogunu sihhatli geçirmeyen akil hastalarina o sene için zekât gerekmez. Bunaklik da; delilik hükmündedir.

Zengin olan çocuklarin; erginlik çagina geldikleri andan, küçükken akil hastasi olup da erginlik çagina geldikten sonra sihhat bulanlarin da sihhat bulduklari andan itibaren bir sene geçince zekât vermeleri gerekir.

Toprak mahsullerinde, hem çocuklara hem de delilere zekât gerekir. Buna; ösür denilir.

Safiî, Malikî ve Hanbelî mezheplerine göre; hiç bir ayirim yapilmadan çocuklarin ve akil hastalarinin tüm mallarindan zekât gerekir (Merginânî, a.g.e., I, 96; Mevsilî, el-Ihtiyar II, 130; el-Cezîrî, Kitabu'l-Fikih ale'l-Mezahibi'l-Erbaa, I, 590, 591).

b- Mal açisindan gerekli olan sartlar:

1- Mal, mal sahibinin aslî ihtiyaçlarindan ve borçlarindan fazla olarak, nisab* miktari veya daha fazla olmalidir.

Aslî ihtiyaç; kisinin ve ailesinin ihtiyaçlari olan mal, esya ve aletlerdir (bk. "Havâic-i Asliyye" mad).

2- Mal, hakîkaten veya hükmen artici olmalidir.

Hakîkaten artici olmasindan maksat; malin, ticaret veya üreme yoluyla çogalici olmasidir. Buna göre; her türlü ticaret mali, nesli, sütü ve tüyü alinmak üzere kirlarda otlatilan erkek ve disi hayvanlar hakîkaten articidir. Bu sekilde hayvanlara; saime * denilir.

Malin hükmen artici olmasi; sahibinin veya sahibinin vekili elinde bulunmasi suretiyle artirilmaya elverisli olmasidir. Altin, gümüs ve paralar bu kabildendir.

3- Malin üzerinden bir yil geçmis olmalidir. Buna; Havelân-i Havl veya Havl-i Havelân denilir (bk. "Havelan-i Havl" mad).

Nisâb miktari mala sahip olan bir kimseye; o mala sahip olduktan itibaren bir sene geçtikten sonra zekât vermesi fari olur. Nisâbin, hem senenin basinda hem de sonunda mevcut olmasi gerekir. Arada azalip çogalmasina itibar edilmez. Zekât verirken malin, sene basindaki veya sene ortasindaki degil, sene sonundaki degerine itibar edilir. Mesela; sene basinda 500.000 lirasi olan bir kimsenin sene ortasinda 300.000 liraya düsse fakat sene sonunda 600.000 olsa bu sahis zekâtini 600.000 lira üzerinden verecektir.

Safiî mezhebine göre; nisâbda muteber olan zaman senenin sonudur. Sene sonunda nisâb miktari olan bir mal, sene basinda nisabtan az bile olsa o mala zekât gerekir.

Zekât verilmesi gereken bir mal; üzerinden bir sene geçtikten sonra artacak olsa, artan miktar için üzerinden bir sene geçmedikçe zekât icab etmez. Toprak mahsûllerinin zekâtinda; mahsûlün üzerinden bir sene geçmesi sart degildir. Hasadi yapildiktan sonra zekâtlarinin verilmesi gerekir.

4- Sahibi, mala tam olarak malik olmalidir. Bundan maksat; malin, sahibinin elinde olmasi ve onda bir baskasinin hakkinin bulunmamasidir. Buna göre; kadinin henüz eline geçmeyen mehrine ve insanin elinde bulunmakla beraber, buna karsilik borcu olan malina zekât gerekmez. Ancak, borcuna mukabil olani çiktiktan sonra geriye kalan miktar nisâba ulasirsa o fazlalik için zekât gerekir. Buradâki borçtan maksat; kul borcudur. Keffaret, nezir, hacc, gibi dinî borçlar zekâtin geregine manî degildir. Eskiden kalma zekât borcu da nisâba manidir. Buna göre; elinde nisâb miktari mali olan bir kimsenin, eski senelerden kalma zekât borcu olur ve bu borç düsüldügünde geri kalan miktar nisâbtan asagi düserse, o kimseye zekât icabetmez.

Satin alinip henüz teslim alinmayan mal, borçlu tarafindan inkâr edilmeyen, edilse bile isbati mümkün olan alacaklar ve yolcularin memleketlerinde olan mallarina zekât gerekir.

Bir kimsenin, sahibi olmakla beraber elinden çikan ve faydalanmasi ya da bir daha kendisine dönme umudu olmayan (denize düsen, kaybolan mallar; borçlu tarafindan inkâr edilip isbati mümkün olmayan alacaklar) mallardan dolayi zekât icabetmez.

Haram yolla kazanilan malin zekâti verilmez. Bu malin, varsa sahibine verilmesi, bilinmiyorsa fakirlere dagitilmasi gerekir.

Zekât Verilirken Bulunmasi Gereken Sart

Zekât verecek olan bir kimsenin, verdigi zekâtin sahih olmasi için niyet etmesi gerekir.

Niyet, ya bizzat zekât veren tarafindan fakire verilirken veya zekâtini verilmesi için bir baskasina teslim ederken ya da zekât olarak verilmek üzere ayirirken olmalidir.

Niyet edilmeden fakire verilen bir mal, henüz fakirin elinde iken zekâta niyet edilecek olursa, zekât olarak sahih olur. Mal fakirin elinden çiktiktan sonra niyet edilirse bu zekât yerine geçmez.

Zekât verilirken, onun zekât oldugunun fakire bildirilmesi sart degildir. Hattâ, içten zekâta niyet edildigi halde, verirken hibe veya borç demek onun geçerliligine engel olmaz.

Zekâta Konu Olan Mallar ve Bunlarin Nisaplari

Mallar; açik (zâhire) ve gizli (bâtine) olmak üzere iki kisma ayrilir (bk. Emvâl-i Zâhira" ve "Emvâl-i Bâtina mad.)

Yilin alti ayindan fazlasi kirlarda otlayarak beslenen ve ticaret için degil de, eti, sütü, yünü vs. için tutulan (Sâime) hayvanlar, bazi toprak mahsulleri, madenleri, yer altindan çikartilan defineler ve gümrüklerden geçen ticaret mallari açik (zâhir) mallardir. Nakit paralar, altin, gümüs ve depolarda ya da magazalarda bulunan ticaret mallari da gizli (bâtin) mallardandirlar. Bu mallardan her biri belirli ölçülerde zekâta tabîdirler.

Hayvanlarin Zekati

Senenin yaridan çogunu kirlarda otlayarak geçiren sâime hayvanlar; eti, sütü ve yünü için beslendikleri takdirde özel nisaplarla zekâta tabi olurlar. Bu hayvanlar; koyun, keçi, sigir ve develerdir. Koyun ve keçiler ayni sinif olarak mütalaa edilirler.

a- Koyunlar ve keçilerin zekatlari:

Koyun ve keçilerin nisâbi kirktir. Daha asagisina zekât gerekmez. Bunlar biribirlerine ilâve edilirler. Erkek ve disileri arasinda fark yoktur.

Sayilari kirktan fazla olan koyun ve keçilerin zekâtlari söyledir:

Bundan sonraki her yüzde bir koyun veya keçi verilir. Bu rakamlarin arasi zekâttan muaftir. Yani 40 koyun için bir koyun verilecegi gibi,120 koyun için de bir tek koyun zekât verilir.

b- Sigir ve mandalarin zekâti:

Sigir ve mandalarda zekât otuzdan basla. Bundan sonrasi için zekât su sekilde verilir:

Altmis sigirdan itibaren hesap; ilk nisâb olan otuz üzerine otuz veya kirk ilâvesiyle yapilir. Otuzdan sonraki her kirk için üç yasina giren bir dana, her otuz için de iki yasina giren bir buzagi verilir. Meselâ; altmis sigir için iki tane iki yasina girmis buzagi, yetmis sigir için de bir tane iki yasina girmis buzagi ve bir tane de üç yasina girmis dana verilir. Seksen sigirin zekâti da; iki tane üç yasinda danadir.

Zekât olarak verilecek hayvanin erkek veya disi olmasi arasinda fark yoktur.

c- Develerin Zekâti:

Develerin nisâbi bestir. Deve sayisi besten yirmi bese varincaya kadar her bes için bir koyun zekât verilir. Yirmi besten sonra zekât; devenin kendi cinsinden verilir. Ancak, sayi arttikça verilecek devenin yasi ve sayisi degisir.

Develerin erkekleri ve disileri zekâta konu olma yönünden aynidirlar. Ancak, zekâtin disi develerden verilmesi icab eder.

Yukariya aldigimiz nisâplar; sâime olan hayvanlara aittir. Senenin yaridan çogunu kirlarda otlamayip, ahirlarda veya parali otlaklarda beslenen hayvanlara; alûfe denilir. Alûfeler ticaret için tutulmadiklari takdirde kendilerine zekât gerekmez. Ticaret için beslenen besi hayvanlari, ticaret mali olarak zekâta tabi olurlar.

Atlar, esekler ve katirlar sâime de olsalar bile, ticaret için bulundurulmadiklari takdirde sayilari ne olursa olsun zekâta tabi degildirler.

Çalistirilan ve yük tasimak için bulundurulan sigir ve develer de zekâta tabi degildirler. Ticaret için tutulup, alti aydan daha fazla kirlarda otlayarak beslenen hayvanlar da ticaret mali olarak zekâta tabi olurlar. Dolayisiyla bunlarin sayilarina degil kiymetlerine itibar edilir.

Saime hayvanlar arasinda bulunan kör, zayif ve yasini doldurmamis hayvanlar da nisaba dahildirler. Ancak bunlarin kendileri zekât olarak verilemezler. Küçük hayvanlar, aralarinda kendi cinslerinden bir tane de olsa büyük hayvan bulunmazsa sayilari ne olursa olsun zekâta tabi degildirler.

Altin, Gümüs ve Nakit Paranin Zekâti

Altin ve gümüs, ister külçe ister mamul olsun, nisâb miktarinda olup da üzerinden bir sene geçince %2.5 oraninda zekâtlarinin verilmesi gerekir.

Hanefîlere göre; ister zinet olarak, ister bir ihtiyaca sarfedilmek üzere bulundurulsun, elde bulunan bütün altin ve gümüslere zekât gerekir. Safiîlere göre ise; kadinlarin ziynetlerine ve erkeklerin gümüs yüzüklerine zekât icabetmez.

Altinin nisabi, 20 miskal, gümüsün nisabi da, 200 dirhemdir. Dirhemin, örfî ve ser'î olmak üzere iki ayri ölçüsü vardir. Ancak, memleketimizde bu gün için bu ölçüler kullanilmadigina göre, nisâbda ser'î dirheme itibar edilmelidir. Buna göre, 20 miskal altinin karsiligi; 80.18 gr., 200 dirhem gümüsün karsiligi da; 561.2 gr.dir.

Altin ve gümüsün zekâtlarinda kiymetlerine degil, agirliklarina itibar edilir.

20 miskal (80.18 gr)'dan fazla olan altin 4 miskal (16.03) gr.'a, 200 dirhem (561, 2 gr)'den fazla olan gümüs de; 40 dirhem (112.22 gr'a) varmadikça bu fazlaliktan dolayi zekât gerekmez. Ancak bu fazlalik, varsa paraya veya ticaret malina eklenir.

Her birisi nisâba ulasmayan altin ve gümüs, Imam Azam'a göre kiymetleri, Imameyn'e göre ise miktarlari itibariyle biribirlerine eklenirler. Bunlar, paralara veya ticaret mallarinin kiymetlerine de eklenirler. Çünkü ticaret mallari ve paralarin nisâbinin ayni cinsten olmasi sart degildir. Dolayisiyla, bir kimsenin her biri nisâba ulasmayan altin, gümüs, para ve ticaret mali olsa bunlarin toplam kiymetleri nisâba ulasirsa hepsi birden zekâta tabi olurlar.

Elde bulunan nakit paralar veya her an paraya çevrilebilen tahviller, aynen altin ve gümüs gibi zekâta tabidir. Bunlarin ve ticaret mallarinin nisâbi, hem altina hem de gümüse göre degerlendirilebilir. Bu konuda fakir için daha faydali olani esas alinmalidir. Ancak, günümüzün ekonomik sartlari gözönüne alindiginda, bu mallarin nisâbinin tayininde altinin esas alinmasinin daha uygun oldugunu görürüz (Yusuf el-Kardavî, Fikhu'z-Zekât, Beyrut 1981, I, 265).

Para elde degil de, baskasinin zimmetinde alacak olarak bulunursa alacagin çesidine göre zekât durumlarinda farkliliklar olur.

a- Kuvvetli alacakla: Satilan ticaret malinin bedeli ve borç olarak verilen paranin karsiligi olan alacaklardir. Bu alacaklar, borçlular tarafindan inkâr edilmedikçe, borçlunun zimmetinde kaldiklari sürenin zekâti alacaklar tahsil edilince ödenir.

b- Orta alacaklar: Ticaret için olmayan bir malin satilmasi karsiliginda olan alacak ve kira bedelleridir. Bu tür alacaklar da zekâta tabi olma yönünden birinci maddedekiler gibidir. Fakat tam nisâb miktari kadari tahsil edilmedikçe zekâtlarinin hemen verilmesi gerekmez.

c- Zayif alacaklar: Kadinin kocasindan alacagi, mehir *, vârisin * elinde kalan vasiyet * bedeli gibi, bir mal karsiligi olmayan alacaklardir. Bu türden olan alacaklarda geçmis seneler için zekât gerekmez. Tahsil edilip, üzerlerinden bir sene geçtikten sonra zekâtlarinin verilmesi gerekir.

Borçlu olan kisi önce borcunu inkâr eder, bir kaç sene sonraki borcunu kabul edip alacakliya öderse geçmis senelere ait olan zekâtin ödenmesi gerekmez.

Ticaret Mallarinin Zekati

Cinsi ne olursa olsun, ticaret maksadi ile alinip satilan tüm mallar nisâba ulastiklari takdirde % 2.5 oraninda zekâta tabidirler. Bu mallarin nisâbi, kiymetlerinin altin ve gümüs nisâbina ulasmasi ile sabit olur.

Ticaret mallarinda zekât, elde edilen kâra göre degil, sermaye ve kârin toplamina göredir. Bu durumda, sene basinda nisâb miktarina ulasmis olan ticaret mallarinin sene sonundaki kiymetleri esas alinarak zekâtlari verilir.

Ticaret mallari kendi aralarinda birbirlerine eklendikleri gibi, ticaret için olmayan altin, gümüs ve paraya da ilave edilirler. Sene içerisinde bir baska mal ile degistirilmeleri, malin üzerinden bir sene geçmesi sartini engellemez.

Bir malin, ticaret mali sayilmasi satin alinirken veya satmasi için bir kimseye verilirken ticaret maksadiyla olduguna niyet edilmesine baglidir.

Ticaret maksadiyla kirlarda veya ahirlarda beslenen hayvanlarin zekâti, kiymetlerine göre % 2.5 nisbetinde verilir.

Toprak Mahsullerinin Zekâti

Ösüre * tabi arazilerden elde edilen mahsul, Imam Ebû Hanîfe'ye göre; miktar ve cinsine bakilmaksizin belirli oranda zekâta tabidir. Bu oran, sulama masrafi gerektiren arazilerde % 5, gerektirmeyenlerde % 10'dur. Ebû Yûsuf ile Muhammed'e göre, toprak mahsûllerinde zekâtin gerekli olmasi için, mahsûlün en az 5 vesk ( 875 kg ) olmasi ve ürünün müdahalesiz bir yil kalabilecek cinsten bulunmasi gerekir.

Toprak mahsullerinden alinan bu zekâta; ösür denilir.

Çocuklarin ve delilerin arazilerinden elde edilen mahsûle de zekât gerekir.

Maden ve Definelerin Zekati

Zekâta konu olmalari yönünden madenler üç çesittir:

a- Ateste eriyenler (demir, bakir vb): Bu madenlerin % 20'si zekât olarak devlete aittir. Kalani madenin bulundugu arazi sahibinindir. Devlet arazisinde bulunan madenler tamamiyla devlete aittir.

b- Ateste erimeyenler (mermer, alçi vb): Bu madenlerin aynina zekât gerekmez. Maden, bulundugu arazinin sahibi varsa ona, yoksa bulana aittir.

c- Sivi halinde olanlar (petrol vb): Bunlar da, ikinci maddedeki madenler gibidirler.

Ancak, bu madenleri isletenler, madenden ellerine geçen paranin zekâtini verirler.

Define: Önceden toprak altina gömülüp, sonradan baskalari tarafindan bulunan mal ve paradir(bk. Define). Bunlarin zektlari da definenin durumuna göre farklilik gösterir.

Define islâmî ise yani bulunan malin üzerinde; Allah, sehadet kelimesi gibi, onun müslümanlara ait olduguna delalet eden bir isaret bulunursa bu define yitik mal hükmündedir. Biliniyorsa sahibine verilir, bilinmiyorsa, fakirlere dagitilir (bk. "Lukata" mad). Define cahilî ise yani bulunan malin üzerinde put resmi gibi, kâfirlere ait olduguna dair bir isaret varsa bunun % 20'si devlete, kalani içinde bulundugu arazi sahibine aittir. Arazi sahipsiz ise bulunan mal, bulanin olur. Definenin Islâmî mi yoksa cahilî mi oldu bilinemiyorsa; bir görüse göre bu mal Islâmî sayilir, diger bir görüse göre cahilî sayilir.

Fabrika, Kiralik Bina ve Ticarî Maksatla Kullanilan Tasit Araçlarinin Zekâti

Müctehid alimlerin yasadiklari devirlerde, büyük çapta atölye ve fabrikalar, kira elde etmek için yaptirilip kiraya verilen binalar ve büyük tasit araçlari yoktu. Onun için bu tür mallarin zekâtlari konusunda büyük imamlardan fazla bir sey nakledilmis degildir. Sadece Ahmed b. Hanbel'den, evini kiraya veren bir kimsenin, kirayi alinca onun zekâtim vermesi gerektigine dair bir görüs nakledilmistir (Ibn Kudâme, el-Mugnî,III, 29, 47).

Asrimizda fikihla ugrasan taninmis âlimlerinden Muhammed Ebû Zehra, Abdü'l-Vehhab Hallâf ve Abdurrahman Hasen'in 1952'in senesinde Sam'da yaptiklari bir toplanti neticesinde vardiklari sonuca göre: Bu tür mallarin zekâtlari menkul ve gayri menkul oluslarina göre degisir. Kiraya verilen bina, magaza ve fabrika gibi gayri menkul (tasinmaz) olanlar araziye benzerler. Yani bunlarin aynilarindan zekât alinmaz. Gelirlerinden toprak mahsûllerinde oldugu gibi % 5 veya % 10 oraninda zekât alinir. Eger masraflari çikarilmak suretiyle bu mallarin safi gelirleri tesbit edilebilirse zekât orani % 10, safi gelir tesbit edilemiyorsa zekât orani brüt gelirin % 5'i dir.

Otobüs, kamyon ve gemi gibi tasinir nakliye vasitalarinin zekâtlari ise; kendi kiymetlerinin % 2.5 dir (Kardavî, a.g.e., I, 476-479). Ancak, Yusuf el-Kardavî, bu tür mallarin tasinir ve tasinmaz diye bir ayirma tabi tutulmadan birlikte mütalâa edilmesi gerektigini söyler (Kardavî, a.g.e., I, 480).

Zekâtin Ödenmesi

Esas itibariyle açik (zahir) mallarin zekâtini almak devlete aittir. Gizli (batin) mallarin zekâtlarini ise sahipleri kendileri istediklerine verirler. Ancak, zamanimizda bu görevi yerine getirecek bir islâm devleti bulunmadigi için bütün mallarin zekâtlarinin sahipleri tarafindan hak sahiplerine verilmesi gerekir. Zekât; malin üzerinden bir sene geçtikten sonra verilebilecegi gibi, daha önce de verilebilir. Zekât malin aynindan da kiymetinden de verilebilir. Kiymet takdir edilirken, zekâtin farz oldugu günkü degeri esas alinir.

Zekâtin, fakire mülkü olmasi üzere verilmesi gerekir. Dolayisiyla, zekât niyetiyle fakire yemek yedirmek, cami, okul-gibi bir hayir kurumu yaptirmakla zekât verilmis sayilmaz.

Zekâtin verilecegi yerler, Kur'ân-i Kerîm'in Tevbe sûresinde belirtilmistir (bk. et-Tevbe, 9/60). Bu âyette belirtilen siniflar sunlardir:

a- Fakirler (bk. "Fakir" mad)

b- Miskinler (bk. "Miskin" mad).

c- Âmiller (bk. "Âmil" mad).

d- Müellefe-i Kulûb (bk. Müellefe-i Kulûb)

e- Mükâteb Köle (bk. "Mükatebe" mad).

f- Borçlular: Borçlu * olup, bunun karsiligindan fazla olarak nisap miktari mali olmayanlardir.

g- Allah yolunda cihad edenler: Bunlar, Allah için savasa katilmak istedigi halde maddî imkânsizliktan dolayi silah ve nafakasini temin edemeyenlerdir.

h- Yolcular: Memleketlerinde mallari olsa bile, gittikleri yerde parasiz kalanlardir.

Zekât, bu sayilan gruplardan her hangi birisine verilebilir. Her gruba verilmesi sart degildir. Safiî mezhebine göre zekâtin, en az her gruptan üç kisiye verilmesi gerekir.

Aslî ihtiyaçlarindan fazla olarak nisâb miktari mala sahip olan kisiye, bu mali artici olsa bile zekât verilemez (bk. "Zenginlik" mad).

Bir kimse zekâtini, hanimina, usûl ve fürû'na veremez (bk. "Usul-fürû" mad). Bunlarin disinda zekâta ehil olan herkese verilebilir. Ancak, önce kendi akrabalarindan baslamasi daha iyidir. Zekât verilen kisinin müslüman olmasi sarttir. Müslüman olmakla beraber, dinî Görevlerini yerine getirmeyen veya aldigi zekâti mesru olmayan yollarda harcayacagi bilinen kisilere zekât verilebilirse de salih müslümanlara verilmesi daha uygundur.

Zekâtin, malin bulundugu yerdeki fakirlere verilmesi daha efdaldir. Baska bir yere gönderilmesi de caizdir.

 
  Bugün 11 ziyaretçi (16 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol